12 Eylül 2010 Pazar

devr-i cehalet / 21.11.07

Bir kalemim vardı benim... Susmak, durmak, bitmek nedir bilmezdi. Umutlarım varken ya da umutsuzken, bazen mutlu bazen mutsuzken, yada hırçınlığıma belki de uysallığıma denk gelen zamanlarda; benim hep bir kalemim vardı...
Onca varlığın arasında bir hiçlik başladı aniden, miladını sorsan bilmem. O günden bu güne hiçim ben... Yavaş yavaş tüm güzel ve çirkin duygularım yokolmaya başladı, cansızlaştım... Kendi tarihimde bir devri kapayıp öbürünü açtım.
Hissedebilirken bilge olan ben ; kaybetti tüm yetilerini, cansızlaştı, devr-i cehalet'e bir adım attı.
Bakan, işiten, düşünen ama kör, sağır, lal bir bendim artık. Devir bu devirdi yahani hissetmek kar etmiyordu. Hava gibi olmalıydın artık bu devirde gözle görülmek yaramıyordu, rüzgarsız bir hava olmalıydın kimsenin hissetmeye tahammülü yoktu. Bunu istiyorlardı, sakin-lal bir havaydı aradıkları. Buldular... Tüm rüzgarlar yok oldu. Varlığı görmezden gelindi. Zaten görünmüyor olması bahanesiydi. Ama farketmediler ki; neyi solurdu onlar, nasıl yaşarlardı?!... Unuttular havayı...
Cansızlığın devri... Hisler yok, kalem de yok!
Kendi tarihimin içinde kaybettim kalemimi, hani benim susmak, durmak, bitmek nedir bilmeyen, hissedebilen bir kalemim vardı ya işte onu kaybettim.
Rüzgarın uçuşturmadığı tozların altında kalmış kalemimi devr-i cehaletin hiçliğine, tarihime armağan ettim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder